27 Eylül 2013 Cuma

        İKTİSADÎ HAYAT ve EDEBİYAT

        Edebi eserler dönemin siyasi, tarihi ve ekonomik koşullarından büyük oranda etkilenir. Çünkü o eseri yazan sanatçı içinde bulunduğu koşullar dahilinde düşünür ve bu düşündüğünü dizelere döker. Örneğin Mahmut MAKAL'ın "Bizim Köy" adlı eserinde Cumhuriyetin ilk yıllarında savaştan yeni çıkmış bir toplumun kırsaldaki geçim koşullarını, halkın ekonomik durumunu çok iyi görebiliriz. Diğer taraftan güncel olarak da televizyonlarımızda izlediğimiz Halid Ziya UŞAKLIGİL'in "Aşk-ı Memnu"sunda da zengin bir kesimin yaşam koşulları edebiyatımıza yansımıştır. Benim burada özellikle vurgulamak istediğim toplumun iktisadi hayatının edebi türlere yansıması.

       Yerleşik hayata geçmeden ve özellikle kent ağırlıklı yaşayan sanayi toplumuna geçmeden önce toplumun en büyük geçim kaynağı hayvancılık, avcılık ve el tezgahlarında esnaflık biçimindeydi. Bu dönemde göçebe yaşayan topluluklar arasında çıkan anlaşmazlıklar edebiyatımıza 'hikaye' türü olarak yansımıştır. Bunun en güzel örneğini "Dede Korkut Hikayeleri" olarak verebiliriz. Bu hikayelerde Türk boylarının kendileri arasında ve bazen de Rum Beyleri ile aralarında çıkan anlaşmazlıklar işlenmiştir.

       Osmanlının 17. ve 18. yüzyıllarda ağırlık verdiği yerleşik hayata geçme çalışmaları, iskan politikası ile göçebe yaşam tarzı çok azalmıştır. Günümüzde ise neredeyse hiç kalmamıştır. Bu yıllarda Batıda 18. yüzyılda yerleşik hayat ve Sanayi Devrimi, dolayısıyla kent yaşamının oluşması, köyden kente göç ile hikayeden 'roman' türüne geçilmiştir.

       Roman türünün ortaya çıkışı Sanayi Devrimi ile oluşan işçi ihtiyacını karşılamak üzere köyden kente göç ile başlar. Bu insanların büyük şehirde yaşadıkları sıkıntılar, iç çatışmaları, işçi - patron çatışmaları romanın konusunu oluşturur. Sanayi Devrimi İngiltere'de başladığı için roman türü Batıda çok gelişmiştir. Madam Bovary'nin Flaubert'i, Goriot Baba'nın Balzac'ı gibi.

       Bizde ise roman sanayi atılımını zamanında yapamadığımız için Batıya göre çok geri kalmıştır. Sanayiimiz Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar el tezgahlarında sürmüş, daha sonra Cumhuriyetle sanayi yatırımları devlet desteğiyle başlamıştır. Ama gerçek anlamda ise 1980 sonrası sanayiimiz gelişme göstermiştir. Birçok makina ve teçhizatı kendimiz üretir ve hatta ihraç eder hale geldik. Bunun sonucunda köyden kente göç de hızlanmıştır.

       Aynı yıllarda şehir kültürü ile geldiği yerin kültürü arasında çatışma yaşayan insanlarımız 'arabesk' kültürünü oluşturmuştur. Bu yıllarda arabesk müzik moda olan müziktir. Kültür çatışması yaşayan bu insanlarımız ne köylü ne kentli olabilmişlerdir. O yıllarda yapılan Yeşilçam filmlerinde bu konu sıkça işlenmiştir.

        Bu insanlarımızın kentte yaşadığı sıkıntılar, iç çatışmaları, fikir yönünden yaşadıkları kafa karışıklığı roman türümüze konu olmuştur ve romanımız geliştirmiştir, tıpkı sanayiimiz gibi. Türk romanı 1980 sonrası Batı tarzında örnekler vermiştir. Adı Aylin'le Ayşe Kulin, Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm romanıyla İnci Aral, Geniş Mavi Bir Gök'le Işıl Özgentürk adlarını duyuran ve ilgi gören yazarlarımızdan birkaçıdır. Hatta Orhan PAMUK gibi Nobel Ödülü alan romancımız bile olmuştur.   

        Ekonomimizdeki gelişme kültürel hayatımızı da değiştirmiştir artık, 1980'li yıllardan sonra gazetelerimize ekonomi sayfaları eklenmeye başlamıştır. İMKB kurulmuştur. Önceden dışarıdan aldığımız birçok ürünü ihraç eder hale gelmişizdir. Teknolojinin geliştiği ve Batı kültürüyle içli dışlı olduğumuz 1990'lı yıllardan sonra ise toplumumuza Batının 'pop' kültürü hakim olmuştur artık, moda müzik pop müziktir. Son dönemde bu kültür, pop sanatçısı enflasyonu yaratmıştır.

       Görüldüğü gibi iktisadi hayat ile edebiyat arasında sıkı bir bağ vardır.

                                                                                                   22-03-2010 Halil BUHUR                                                                                                                 İktisatçı

26 Eylül 2013 Perşembe

 
         BORSA OYNAMAK MI, YATIRIM YAPMAK MI ?
 
        Borsa ile ilgilenen birçoğumuz mutlaka çevremizden duymuşuzdur bu sözleri, "borsa mı oynuyorsun" diye ama dikkat edin neredeyse hiç kimse "yatırım mı yapıyorsun" demez.
Maalesef bizde borsa çoğu zaman bugün al, % 5-10 kârı görünce sat ya da baktık hisse göçüyor, eli kolu kes şeklinde algılanıyor. Hatta daha da kötüsü borsa yüzünden evini kaybetti, arabasını kaybetti, bazen de yuvası yıkıldı gibi çok olumsuz durumlar şeklinde algılanıyor.
       Bu olumsuz durumların sebebi genellikle işin uzmanı olmadığımız halde al - sat yaparak kısa zamanda zengin olmaya çalışmamızdır. Tabii işin uzmanı olunmadığı için kısa zamanda zengin olma hayalleri çoğunlukla hüsranla sonuçlanıyor. Bu yüzdendir belki borsa bir oyun gibi algılanıyor. Çünkü borsada kısa vadede her şey mümkündür.
      Borsada yatırım ise uzun yıllar boyunca ettiği kârı yatırımcısıyla düzenli olarak temettü veya bedelsiz hisse olarak paylaşan, bunu gelenek haline getirmiş, sıra dışı dalgalanmalara karşı hissesine sahip çıkan dürüst, sağlam, kurumsal şirketlere ortak olmaktır. Bu hisseler uzun vade taşındığında alınan temettü veya bedelsiz hisselerle lot sayımız kartopu misali artarak gider. Hatta alınan temettülerle de hisse alınırsa bir dahaki bedelsiz bölünmeye ya da temettü dağıtımına daha fazla lot adedi ile katılmış oluruz. Bu arada her bölünmede maliyetimiz de düşmüş olur. Temettü verimine göre yatırılan para belli bir sürede kendini amorti eder.
       Bu şekilde yatırım yapıldığında yıllar geçtikçe bizim için önemli olan artık elimizdeki lot sayısı olacaktır. Hissenin fiyatı ikinci planda kalacaktır. Çünkü elimizdeki lot sayısına göre temettü alırız ya da sermaye artırımından payımızı alırız. Bu şekilde hisselerimiz belirli bir sayıya ulaştığında sadece aldığımız temettü bizim için yıllık faiz geliri gibi olacak belki geçimimizi karşılayacak (ki bunu uyguladığını ve böyle olduğunu söyleyen yatırımcılar var), bedelsizler de cabası, ekstrası olacaktır.
       Borsa oynamada çoğu zaman birincisinde kâr, ikincisinde kâr, üçüncüsünde ilk iki işlemde yapılan kârlar fazlasıyla gidiyor. Elbet de her yatırımcı aynı sonucu almayabilir, istisnalar kaideyi bozmaz, burada işin uzmanlarını tenzih ediyorum. Şirketlere ortak olma mantığıyla yatırım yaptığımızda ise maliyetlerimiz temettü ve bölünmelerle giderek düştüğü için uzun vadede çoğunlukla kazançlı çıkarız.
      Bu tarz yatırımda önemli olan sağlam, temettü ve bedelsiz hisse vermeyi gelenek haline getirmiş, uzun yıllar üretimini kârlılığını koruyacak olan şirketi doğru seçmektir. Doğru hisse seçiminden sonra alım zamanlaması ve sonrasında sabırla biriktirmek önem kazanmaktadır.
                                                                                                 11.03.2010   Halil BUHUR
                                                                                                               İktisatçı
Daha Yeni Kayıtlar Ana Sayfa